30 Ekim 2016 Pazar

Sınırda

Bedenimde, ellerimde izleri vardı. Kimi tanıdık, kimini hatırlamam. Kalbimiyse durdurmuştum soğuk orgazm çığlıklarını duydukça. İçine parıltılar serpen zevk taneciklerini de göremiyordum artık. Sadece karşımda deliren, geçip giden kadınlar, adamlar...

Saç tellerimde gezindi birinin eli. O hatırlamaz bile... Ama ben hatırlıyorum eve gelince dayanamayıp saçlarımı kestiğimi. Bütün bedenimi sarıyorlardı onlarınmışım gibi. Ardından çekip giderken sahiplenici ellerden, ne derler düşünmedim bile.

Kokuları kalıyordu tenimde. Saatlerce yaptığım duşlar onun alışkanlığıdır. Gitsin, istiyorsun. Olmuyor... Pişmanlık temizliği değildir bu. Bağlı kalmak istemiyorsun, bağlı kalmak istemiyorum. Bağlılık bağımlılığa çarpmasın diye belki.

Kalbim başkasında kalmış. Arkasına bakmadan kalbimi de alıp gitmiş alacakaranlık sonrası. Başka gözlere aşık olmuş sonra. Ben her yudum kahvede onu solurken.

Hava aydınlanıyor... Geçmiş, geçmemiş parçalarını ileri geri omuzlarıma sıçratıyor. Kirpiklerim ıslak bir uyku sonrası uykusuzluğa boğuluyor.

Yatağımda biri konuşuyor. Altında yada üstünde değil. Kime sarıldığını bilmediğim yorganım, içinde yekliğin soğukluğunu gizliyor. Boşluğun arasındaki ses susmuyor. Biri piyano çalıyor. Geceye git diyor, dolunaya sırtını dönüyor, kayın ağacı son sarı yaprağını rüzgara bırakıyor, güz içimden geçiyor. Var olmayı unutmuş bir his dumanların arasından geri çekiliyor. Gözlerimi kaybediyorum.

Ve yaşam kulaklarıma doluyor...

9 Ekim 2016 Pazar

Öğüt

Sudan koparılmış bir balık gibi yağmura koştum, ne çok özlemişim şimşekleri tutmayı, toprağın kokusunu yutmayı. Günü turuncunun pembesine batırmayı ve özgür olmayı.

Bisikletimin tekerine damlaları bağladım, nefesimi her üflediğimde bağladığım damlaları bacaklarıma sıçrattım. Bildiğim diyarlara bilmediğim dünyalar açtım, renklerin içlerinden geçtim, hislerimin kokularına battım.

Yaşımı unuttum, kimim ki ben? Bir insan mı, yada bir bulut, belki de bir deniz kabuğu...

Burnuma kozalakların neşesi uçuyor, kozalak olmalıyım, çam ağacının ısırılamayan meyvesi.

İleride, ufkun battığı yerde bir deniz var, okyanusla dolmuş ciğerleri, ona koşmalıyım.  Batmalıyım, çıkmalıyım.

Yağmur hala yağıyor. Bisikletimi altımdan kim aldı? Sırtımda kanatlarım yok. Bedenim ruhuma ne zaman sarıldı?

Yağmur derimin altına sızıyor, onunla nefes alıyorum. Çan sesleri bir bulutun içinde şarkı söylüyor. Rüzgar bir balerin gibi yapraklara konuyor. Daha derine uçmalıyım.

Uykuya dalmamalıyım. Gerçeği rüyalara batırmamalıyım.

Uyumamalıyım.

Uyumamalıyım...



Yansıma

Şimdi hilal, dolunaya biraz var.
Denizin dibinde sessiz bir koşuşturmaca,
Gök yüzünde özlem var.
Bulutlar, ayın ışığı denize bulandığında sönecek.
Sabırsız gözlerde dokunmayı bekleyen şimşekler var.

Yutkunmak için boğazımda yeterince nehir tadı yok,
Kalbimi söndürebilecek soluğumu tükettim.
Saat öğlen bir buçuk, yelkovana oturmuş gün dönümünü bekliyorum.
Bir bulut kadar rahat burası yine de içinde kaybolup damlayamıyorum.

Yeller, saçlarımın arasından geçiyorlar,
Kuma bulanmış hafif tuzlu istiridye kokuları...
Maviliği dinliyorum içlerinden. Derin, uğultulu bir ninni,
Dün saat on iki de içmiştim onu,
Zihnimdeki sisler kulaklarımdan akıp gitmedi.


21 Mayıs 2016 Cumartesi

Gün Geceye Battı

"Gün batımını yakalamak istiyorum ben, bulutların üzerinden tabana kuvvet koşarken. Rüzgarın dalgalarında parça parça, seke seke uçarken..."

Aydınlık bir gecede, geceden daha aydınlık bir el uzandı bana. Kelimeler silsilesine sıçramış büyülü hayallerin aktığı, gönlünden çıkardığı kavanozu bana doğru uzattı. Gün batımının her tonu ince ince dans ediyordu içinde.

Biraz turuncu, biraz pembe, azıcık da mor, göz bebeklerime parlıyordu.

Güzel bir yelin çimenlerle çaldığı naif melodileri bozmadan yavaşça bir iki adım adım attı geriye doğru, bakışlarını kalbime çevirdi ve aynı sessizlikle bekledi.

Yavaşça kavanozu araladım. Ruhumu gün batımının hafifliğine karıştırdım, sessizliği aralayıp gökyüzüne salındım. Parmaklarımı göğün akışına bıraktım, renklerine bir renk de ben karıştırdım. Derinlik sarhoşluğunda gözlerimi parçalayıp yakamozlara kattım.

Küçük ışıltılar içinde destanlar müziğin şehvetiyle düştü  yer yüzüne:

"Gün batımı akarmış yıldızlardan gecenin göbeğine, damla damla.
Biraz turuncu, biraz pembe, azıcık da mor karışırmış mavinin kararttığı gök yüzüne.
Toprak göğe olan aşkını kadının saçlarıyla taşırmış, söğüdün yaprakları çamı sararmış.
Ormanın ruhu kapılarını kavanozdaki hayallere aralarmış."

Tüm bu renk şölenini izlerken ayaklarımızı aya doğru uzattık, sırtımızı dayadığımız eski kokan arabadan çalan müzikleri içimize çekerken, daha önce hiç bu kadar tatlı olmayan şarabımızı yudumladık.

Gök delindi, üzerimize aktı. Biz orada boğulmaya razıydık.

16 Mayıs 2016 Pazartesi

Gecelerden bir gece...

Gecelerden bir gece
Tenimin uçsuz bucaksız köşelerine
Ve bedenimin soluksuz kahkahalarla aşık olduğu gözlerle,
Rengini anımsayamadığım, gökkuşağından yapılma bir buse,
Tüm zerrelerime dokunmakla tehdit etmişti beni.

Sevdaya soyunup yıldızları giydim bende
Gecenin çeyreği yarısına koşmadan evvel;
Durdu...
Ve çiçek oldum.
Gökkuşağının her bir renginde açtım
Buseler bir bir damladığında.

Mayhoş bir huzur sağanak bir sarhoşluğa tuttu beni.
Göz kapaklarım dans etmeye başlayan saatin adımlarıyla birleşti
Rüya yelleri esiyorken başımda
Düşlerden uzanan iki kol yorganımdan güzel sardı beni,
Karların ortasında nefes şarkılarla üşümedim.

Tüm zerrelerime dokunmakla tehdit etmişti beni
Ve bedenimin soluksuz kahkahalarla aşık olduğu gözlerle,
Rüya yelleri esiyorken başımda,
Gök kuşağının her renginde açtım,
Gecelerden bir gece...


21 Nisan 2016 Perşembe

Uykumun Diğer Ucu

Ben evime dönmek istiyorum, söğüdümün kavuğuna. Çimen kokan yastığımı özlüyorum, güzel gün doğumlarında.

Ayak parmaklarımı birer birer toprağın dibine saplamak, serinliği kalbime taşımak istiyorum. Gözlerimle göğü içime çekmek, nefesimle yağmur olmak...

Geceleri kayan yıldızlarla ateş olmak, tatlı bir uyku bastırıncaya kadar dans etmek istiyorum, ardından çiçeklerle beraber rüyaya uyanmak.

Kuşların şarkısı, sesimden günün turuncusuna aktığında, saçlarım rüzgara karışsın, savursun beni istiyorum, bacaklarım titremeye başlayıncaya dek. Dağların en yükseğinin eteklerine, başka bir gün belki nehir kıyısında bir yere...

Evimi özlüyorum.

Hiç koklamadığım dostlarımı, sarılamadığım dolunayı, öpemediğim bulutları ve yaşayamadığım güneşi.

Bir de aşkımı. Beni kuşların tüylerinden birine çeviren, bedenimdeki yeşile mavi olan, uykumun diğer ucunu.

22 Mart 2016 Salı

Haber

Karanlık arıyorum gözlerimde, kalbimin kayan yıldızlarına dokunabilmek için. Yorgunluk ciğerlerime dumanlarla salındığında karaltı hissediyorum zihnimde, gözlerimin önüne gün ışığı düşmezcesine.

Bedenim hüzünlü yer yüzü doğrularını kustuğunda, ay ışığının tılsımı göğsümden içeri çöküyor. Çöküyorum... Yinede yıkılmıyor omuzlarım, düşmüyor tozlar yalnızlığın vurduğu sırtımın kıyılarından. Derin nefes çekişleri arasında boğuluyorum, en güzel renklere boyanmış mercanlar, fersah fersah diplerde, onlara katılıyorum. Camdan yapılma şeffaf ruhuma karalar düşüyor, delip geçiliyorum, kırılmıyor, parçalanmıyorum.

Gecenin parmak uçlarımı kanatan melodisine, gözlerimi kapatıyorum ve yine dudaklarıma yerleştirdiğim pembeliklerle, maviliğin soğukluğunu yutuyorum.

Bir haber işitiyorum solmuş kulaklarımdan yayılarak hissizliğime akan:
"Kabul et ki;
Kanaya kanaya yalnızsın işte...
Acıya acıya kalabalık
Ve
Mutlu mesut terk edilmiş."

Dizlerimin üzerine çöktüm, tüm çıplaklığımla teslim oluyorum, geceye...

...Size.