10 Eylül 2018 Pazartesi

Bahçemde Sıradan Bir Gün

Olanları güzelleştiren son çimdik sevgi tozuydu
Kendimle, dışarıyla oynadığım bu oyunlar.
Burası bir hayalin bitişi gibi,
Soluk soluğa çıkılmış bir yokuş gibi yerim
Kendimden ayrıldım, şimdi atlayabilirim.

Sonsuzluğu içen paradoskların pür beyaz sarhoşluğu bu!
Biraz önce içtiğim kendim buna benziyor,
Bir de dilimdeki tüylerin arasına takılmış o şey...
Uzun bir süredir orada olduğuna eminim.
Gözlerimde şimşekler patlatıyor,
Kalbimi göğsümden aşağı sallandırıyor,
Kulaklarıma ufak bir esinti vuruyor.
 
Bu tıpkı ozenle dizilmiş bir deste kartın dizelerini yaşamak gibi...
Ağzım bana gerçeği söylüyor, yalanlarla dillenip
Rüyalarla konuşturuyor beni, belki gerçek bile değil.

Ağzımda öyle bir şey var, damağıma vurur, düşer boğazımdan
Yüreğim henüz atmaktayken keser içini, dirilsin diye sonradan.
Gözlerimin içinde fırtınalar diniyor
Ve sözlerimin bitişindeki izleri siliyor rüzgar
Kulaklarıma borazanlar üflüyor
Ve kalabalık arp tınıları geziniyor bedenimden aşağı yukarı.
Birkaç pire konuyor elime, kıpırdasam belki gidecekler,
Bu tıpkı denizi eşelemek gibi, kalmadığında yer.

Ağzımda ruh var
Boğazıma saplanmış bir kılçık gibi
Biraz daha çeksem çıkacak.
Halbuki yutkunurken sıyrılmış derini
Ne diye içtim seyri bu kadar?

Yetişiyorum günün battığı yere
Elimden çıkardım kendimi
Ağzımdan sıyırıp beni
Deniz kabuklarıyla örttüm mezarımı
Nehirlerce okyanuslara durdu gözlerim
Göğsümde bir boşluk ve içinde evren
Patlamış kulaklarımda gezinir görkemli devrem
Açtığında sabah çiçekleri burnumda
Bu tıpkı günü doğurmak gibi...
İşte! Rüyanın başladığı yerdeyim.