9 Kasım 2014 Pazar

Saydam

Kapalı kapılar, bembeyaz suratsız insanlar... İstediğin her şeyi bulabileceğin zengin odalar içinde kaybolan fakir insanlar. Toprağı ıslanmayan, camdan, solmuş laleler. Ardımdan bakan yeşil gözlere vurduğum karanlık siluet.

İbre 200'ü gösterdiğinde hep daha fazlasını istersin. Kaçtığında sırtına takılan kancalardan seni çeken insanlar her zaman daha sen der. Yorgun bir güneşin ardından ayı soluduğun geceleri özlerken geceler kısalır karanlık ışığa solar, girilmez tabelalarına koşarsın.

Duygusuz olduğunu duygularıyla belli eden insanların acımasızlıkları ormanını ateşe verir, rüzgarda savrulan benliğinin ateşi bedeninden geriye külden başka bir şey bırakmaz. Hadi ama toparla kendini... Bir sigara daha yak, bir yudum daha iç içkinden. Öncesini sonrasını hatırlamamayı umarak.

Gökle yeri birleştirdim. Yıldızlar denizde ışıldarken, okyanus üzerimize düşeyazdı. Bulutlar içinde sırılsıklam kururken, asfalttan taş yollar başımızı ezdi. Dehşetten kaçan korkusuz kahramanlar gerçekliğin yoğunluğuna battı, tir tir titreyen sıcak bedenleri okyanus kaptı. Pencerelerimi sonuna kadar açıp hepinizin suratına birer birer kahkaha çaktım bende belli belirsiz. Asla göremezsiniz. Kayıpsınız. Herkesin isteği içinde sıradanlıkla sömürülmüşsünüz.

Mühürler, kilitler, parmaklıklar vurdum yalnızlığıma, anahtarı olmayan. Açmıyorum gün gülerken kapılarımı kuru sevgi tohumlarınıza. Bir ben gelir kapılar yol olur, önünde çimler yemyeşil, gün batırır. Sizin için sadece kapılı tımarhane kapıları.